18. yüzyıl İngiliz romantik şairlerden biri olan Percy, yazdığı onlarca güzel eseri ile İngiliz edebiyatına adını altın harflerle yazdırmıştır. Shelley, çoğunlukla aşk ve toplumsal adalet arayışı gibi konulara eserlerinde değinse de geleneksel bir adam olarak bilinir. Shelley, Syon akademi ve ardından Eton’ da eğitim görürken, arkadaşları tarafından zorbalığa uğramış olmasına rağmen direnmiş ve eğitimini tamamlamıştır. İlk eseri gotik bir roman olan Shelley hayali olan şairliğe gençlik şiiri yayımlayarak başladı. Buraya kadar okunduğunda gayet sıradan ve normal biri olarak gözüken Shelley Oxford üniversitesinde yazdığı “Ateizmin Gerekliliği” adlı eseri ile okuldan atıldı. Shelley ailesini karşısına almak uğruna bile olsa ailesinden bu konu hakkında özür dilemeyi reddetti ve bir meyhane sahibinin kızı olan Harriet Westbrook ile kaçtı ve onunla kısa sürede evlendi. Shelley ailesine karşı gelmekle kalmayıp, kaçtıkları her yerde Roma Katolikleri için siyasi haklar, İrlanda için özerklik gibi siyasi broşürler dağıtarak başkaldırmaya devam etti. Fakat hayatın gerçekleri suratlarına parasızlık ve açlıkla çarptı ve bu onu tefecilerden para istemeye kadar götürdü.
Shelley sadece hayatını kazanmaya çalışan basit bir şair gibi gözükse de aslında lanetli bir hayatı kendisi seçti. Karısı Harriet ile bir çocukları olmuştu ve Harriet bir diğer çocuğuna hamileydi. O sırada Shelley, Frankestein’in yazarı olarak da bilinen Mary Wollstonecraft’a aşık oldu, Harriet’i ve çocuklarını terk ederek Mary ile Fransa’ya kaçtı. Söylentilere göre Harriet bu duruma o kadar üzülmüştü ki intihar etmek istemiş fakat hamile olduğu için vazgeçmiş.
Gittiği her yerde dışlanan Shelley, yazmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Shelley şiirlerini yazarken, Harriet üzüntüsüne dayanamayıp kendisini boğdu ve bunun üzerine Shelley Mary ile evlendi. Shelley şiirlerine tam hız devam ederken, ünlü şiirleri “Mont Blanc” ve “Altın Şehrin Devrimi” gibi eserlerini yayınladı. Lakin ününe ün katmaya devam ederken laneti peşini bırakmıyordu. İklimden dolayı sağlığı gittikçe kötüleşiyor, mali durumu da onunla beraber yitiyordu. Pes etmemeye kararlı Shelley, siyasi yazılarından vazgeçerek, sanat ve edebiyat anlayışını kendi vizyon’u ile şekillendirerek, ideallerini şiirlerinde somutlaştırmaya başladı. Yazdığı eserlerden sonra İtalya’daki siyasi yenilenmeyle beraber yazma hevesi daha da çoğalan Shelley, Roma’nın ensest, tecavüz ve baba katili vakası ile ilgili bir trajedi olan “Cenci’yi” yazmaya başlar. Shelley ve Harriet’in iki çocuğu da hastalıktan ölmüştür. Toplum çocukların ölmesini Shelley’nin laneti yüzünden olduğunu düşünür. İlerleyen zamanlarda Shelley de o lanetten nasibini aldı ve eski karısı gibi boğularak öldü. Bedeni bulunduğunda tanınmaz haldeydi ve cesedini pantolonun cebinden çıkan üzerinde şiir yazılı kâğıt parçasından teşhis ettiler.
Shelley’nin hayatından belki de duyacağınız en şaşırtıcı şey ise, Shelley’nin yakılma töreni sırasında bütün vücudu küle dönse de kalbi hala sapasağlam durmasıdır. Bu akla mantığa sığmayan olayın Shelley’nin laneti yüzünden ve ya tanrının onu cezalandırma şeklinin sebep olduğu söylentiler arasındadır. Lanetli olup olmadığını kesin olarak bilmesek de Shelley yazdığı eserlerle okuyucusuna her zihnin kendi özel evreni yarattığını ve şairlerin dünyanın kabul edilmemiş yasa koruyucuları olduğunu söylemesi onun niyetinin aslında insanlığa yardım etmek olduğunu gösterir. Yazdığı eserler 18. Yüzyıl toplum düzenine uygun olmasa da, yazdığı eserlerin şu an hala okunması bile onun ne kadar değerli ve önemli bir şair olduğunun kanıtıdır. Shelley’nin “Prometheus Unbound” eserinden çok sevdiğim bir alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim.
“Umut’un sonsuz olduğunu düşündüğü acılara katlanmak;
Ölümden veya geceden daha karanlık olan haksızlıkları affetmek;
Her şeye gücü yeten gibi görünen güce meydan okumak;
Sevmek ve katlanmak; Umut,
Kendi enkazından düşündüğü şeyi yaratana kadar umut etmek
Hayat değişebilir, ama uçup gitmeyebilir;
Umut kaybolabilir, ama ölemez;
Gerçek örtülü olabilir, ama yine de yanar;
Aşk geri püskürtülür -ama geri döner.”