Jacques Lacan’ın ölümüne dek gerçekleştirdiği 24 seminer arasında, Birinci Seminer’in en önemlilerden biri olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü bu seminer, Freud’a dönüş hareketinin başlangıcı olarak kabul edilir. Lacan, bu seminerde Freud’un teknik metinlerinden yola çıkarak sözlü bir öğreti örneği sergiler. Geçtiğimiz günlerde, Birinci Seminer’i içeren Kitap 1: Freud’un Teknik Yazıları nihayet Türkçeye kazandırıldı. Encore Yayınları’ndan çıkan kitabın çevirisini ise Ceylin Özcan üstlendi.

Jacques Lacan, 1950’lere gelindiğinde Paris Psikanalitik Topluluğu’nun bir üyesi olarak Freud’un yanlış yorumlandığını, Freudyen teoriden uzaklaşıldığını düşünüyordu. Bu durum, onu Lille sokağındaki dairesinde taraftarlarıyla birlikte psikanaliz üzerine çarşamba günleri düzenli toplantılar yapmaya yöneltti. Toplantılar kısa sürede beklenenden fazla ilgi gördü ve Lacan, aynı zamanda çalışmalarını yürüttüğü Sainte-Anne Hastanesi’nde seminerler vermeye başladı. Kitap 1: Freud’un Teknik Yazıları, Lacan’ın 1953-1954 yılları arasında gerçekleştirdiği bu seminerlerin kayıtlarından derlenerek aynı zamanda damadı olan Jacques-Alain Miller’ın katkıları ile ortaya çıkarıldı. Her seminerde, Lacan’ın sözlerini kayıt altına almak için bir daktilo görevlisi bulunuyordu. Seminerde bazı konular üzerine sunumlar da gösterilmişti ancak bunlar kayıtlara ne yazık ki geçirilmedi. 

Freud’a Dönüş

Lacan’ın Birinci Semineri’ndeki ana tema Freud’a dönüş arzusudur. Lacan, bu arzuyu gerçekleştirmenin en iyi yolunu Freud’un getirdiği bazı terimleri yeniden tanımlamak ve yorumlamak olarak görür. Sainte-Anne Hastanesi’ndeki seminer buluşmalarında yapmaya çalıştığı tam olarak budur. Ancak Freudyen yaklaşıma alan açarken ondan öncesini inkar etmez. Hatta, Freud’un söylem ve teorilerinde onun öncesinin izlerinin rolüne işaret eder. Seminerin en başında -yani Freud’u yüceltmenin ön koşulu olarak- bunu yapması psikanalizin neden tekrar Freud’a dönmek zorunda olduğu sorusuna bir cevap niteliği taşır. 

Freud, Lacan’ın bilimci bir yüzyıl olarak tanımladığı bir dönemde Rüyaların Yorumu adlı eserini yayınlamıştır. Lacan’a göre Freud bu eseriyle kimsenin cesaret edemediği bazı şeylere kalkışmakta oldukça cesur davranmış, üstelik bunu Emil du Bois-Reymond ve Ernst Wilhelm von Brücke gibi dönemin ünlü bilim insanlarının söylemlerine rağmen yapmıştır. Lacan, insanın bilinçlilik halinin yalnızca fizyolojik söylemlerle izah edilemeyeceğini düşünür, üstelik tutarlılık içerseler bile. Brücke ve dönemdaşlarının yaptığı tam olarak bu fizyolojik söylemdir. Lacan’ın ifadesiyle, bilimsel ve bilim dışı olanın çatışması bu noktada başlar. Çünkü Freud, nevrozu sayesinde çocukluğunu, başına gelenleri ve rüyalarını sorgulayarak bütün bunların ardındakini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Lacan, Freud’un kendi nevroze halinin bu keşif için önemli olduğunu düşünmektedir. Birinci Seminer boyunca bunu tekrarlar: kendi deneyiminin önemini. Bu yüzden nevroze olanın aynı zamanda iyi bir analist olabileceğini söyler. Daha da ileri giderek; bunun Freud için işe yaradığını, çünkü nevrozların analizinde ancak kendini analiz ederse ilerleyebileceğini bildiğini iddia eder. Lacan’a göre analizde sadece hasta yoktur, analistin de varlığı söz konusudur. 

Lacan, Freud’un kavramlarını ele almadan önce, analiz ve analistin rolü üzerine detaylı değerlendirmeler yapar. Çünkü psikanalizi bu ikisi arasındaki ilişkiden yola çıkarak ele almayı tercih eder. Burada, yani en başta analiste bir misyon yükler. Analizin kendisi için, özneyi analitik diyaloğu sürdürmeye çekmekten söz eder. Bunun için işaret ettiği ne çok erken ne de çok geç konuşmaktır.

Ego, nedir? Öznenin yakalandığı yerdir ki bu, sözcüklerin anlamının ötesinde, başka bir şeydir – kendi tarihinde temel biçimlendirici rol oynayan dil. Freud’un Teknik Yazıları hakkında soracağımız sorular bunlar olacak. Tek bir koşulla, öncelikle her birimizin kendi deneyimi doğrultusunda olması koşuluyla, çok uzağa gidecekler. Jacques Lacan

Lacan, Freud’un yazılarını etkileyici ve anlaşılır bulur. Çünkü ona göre Freud eserlerini belirli bir teknik etrafında ortaya koymuştur. Lacan’ın seminerlerinde aktarmaya çalıştığı şey de Freud’un izahlarından çok tekniğidir. Teknik, Freud’un ilerleyişinin ve keşiflerinin anahtarıdır. Bu tekniğin altında tekillik yatar. Lacan’a göre vakaları tekilliğin içinde ele almanın ilerlemede rolü büyüktür. Freud beş büyük psikanalizinde tam olarak bunu yapmıştır (Dora vakası, Kurt adam vakası, Küçük Hans vakası, Başkan Schreber vakası ile Fare Adam vakası)

Lacan, Freud’un tekniğinde öznenin bütünlüğünün yeniden inşasının altını çizer. Bu inşa, özneye yönelik bir yeniden iadeye karşılık gelir. Bunun için ilk olarak -Freud’un yaptığı gibi- rüyaya başvurulur. Çünkü rüya bir anımsama biçimidir. Rüyada iki şey vardır: anımsama ve canlandırma. Hatta öznenin bir şeyi gerçekten de kendine ait ve yaşanılmış, benimsenmiş bir şeymiş gibi anımsaması bile söz konusudur. Freud’un yaklaşımı canlandırmadan ziyade inşa üzerinedir. Çünkü geçmişin onarımı, özneye bütünlüğün iadesiyle mümkündür. 

Lacan, seminerin ikinci yılında -dili bir bariyer olarak gördüğü için- Freud’un bazı metinlerinin Almanca asıllarını konuşmalarının dışında tutar ve katılımcılarla hangi metinler üzerine konuşacaklarına dair bir sohbete başlar. Bunun iki sebebi vardır; seminerlerinde yalnızca tek taraflı bir aktarım istemez, katılımcıların da dahil olduğu bir süreç başlatmaya çalışır. Bu yüzden sıkça metaforlara, kelime oyunlarına ve mizahi unsurlara başvurur. Aktarımın önce karşılıklı, sonra herkes arasında olmasını arzular. 

Egonun ötekiyle ilişkisi, öznenin bu kendi ötekisine, öncelikle ona göre oluştuğu bu benzerine olan bağı, insan oluşumunun esas yapısıdır. Bu imgesel işlevden yola çıkarak analizdeki egonun ne olduğunu açıklayabilir ve kavrayabiliriz.
Jacques Lacan

Lacan, süslü bir anlatıma sahip olduğunun farkındaydı. Bu durum zaman zaman katılımcılar açısından anlaşılır olmasını güçleştiriyordu. Ancak aktarımın iz bırakması için tam da bu şekilde süslü, zengin bir dil içermesi Lacan’ın bir tercihiydi. Bu yüzden Freud’un metinlerini yorumlarken başka isimlere başvurmaktan geri durmadı. Örneğin Jung, şüphesiz bu isimlerin en önemlisidir. Nevrotik ve psikotik gibi temel kavramlar üzerine konuşurken çok daha anlaşılır olmak için yalnızca Freud’u aktarmakla kalmayıp Jung’tan izahlar ve örnekler sundu. Ayrıca her ikisinin, narsisizm gibi ayrıştığı noktaları da çok açık bir şekilde dile getirdi. 

Son Söz

Lacan’ın Birinci Seminer’i için birçok şey söylenebilir. Freud’un teknik açıdan ele alındığı bu seminer elbetteki detaylı bir tahlili hak ediyor ancak Lacan’ın, tüm tartışmaların ötesinde, hala büyük bir ilgiyle karşı karşıya olması, aslında onun karmaşık ve zor bulunan üslubunun bir bakıma cazibesini koruduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, Birinci Seminer’in Türkçe çevirisinin yayınlanması, Lacan’ın düşüncelerine erişimi kolaylaştıran önemli bir adım olarak değerlidir. Lacan’ın kendisinin de seminerde sözünü ettiği üzere, teknik metinlerde anadilin engel teşkil etmesi aşılması son derece güç bir durum. Çeviri, belki bir nebze burada imdada yetişebilir. Lacan’ın ne anlattığından çok ne yapmaya çalıştığını anlamanın en iyi yolu şimdilik bu gibi duruyor.