Türk şiirinin güçlü isimlerinden biri olan Edip Cansever melankolinin ve yalnızlığın şairi olarak hafızalarda yer edindi. Ahmet Hamdi Tanpınar’la olan komşulukları, Garip akımından etkilenerek yazdığı ilk şiirleri ve İkinci Yeni’ye dahil oluşu, Cansever’in şiirle olan ilişkisinin önemli dönüm noktalarını oluşturuyordu. Sandal Bedesteni içinde yer alan antika dükkanının asma katında geçen otuz yıla yüzlerce şiir ve onlarca ödül sığdırdı.
Ömer Edip Cansever 8 Ağustos 1928’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babası antika ve halı tüccarlığı ile uğraşıyordu. İlk şiirlerini henüz 13 yaşındayken yazan Cansever 1946 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Yüksek Ticaret Okulu’na devam ederken eğitimini yarıda bırakıp baba mesleğini devralmak zorunda kaldı. Kapalıçarşı’nın şair esnafı olarak tanındı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’la kapı komşusu olan Cansever, ilk şiirlerini Tanpınar’a gösterdi ve yayınlamaları için çeşitli dergilere yolladı. O dönemki İstanbul dergisi Cansever’in şiirlerinin yayınlandığı ilk dergi oldu. Şiirlerinde genellikle uzun ve lirik bir anlatımı tercih etti. Tanpınar Cansever’i bu tutumundan dolayı hep eleştirdi. Ona göre bu satırlar edebi niteliğe sahip olsalar bile biçim olarak şiir değildi.
Üç kız kardeşi olan Cansever şiirlerinde sıkça çocukluk anılarından esinlendi. Kendi anlatımına göre babasından yılda birkaç defa dayak yiyordu. Annesi ise her gün kendisini dövmek için mutlaka bir sebep buluyordu. Umutsuzlar Parkı’ndaki satırlarında doğrudan annesine yer verdi.
Dedim ya, annem de var, ama çay pişirmez size
Durur da durur işte yıllanmış heykeller gibi
Bilmem ki, bilmiyorum da, belki de benim annem yok
Belki de öyle beyaz ki, alışmış görünmezliğe.
Kısa sürede birçok dergide şiirlerini yayınlatmayı başaran Cansever kendisini kalabalık bir edebiyat topluluğunun içinde buldu ve sol hareket ile tanıştı. Bir dönem Türkiye İşçi Partisi’nin içinde yer aldı. Ancak bu ilişki 1964 yılında son buldu. Üyesi olduğu Türkiye İşçi Partisi’nden kendi isteğiyle ayrıldı. Kendisi gibi edebiyatçılarla güçlü arkadaşlıklar kuran Cansever’in en yakınları arasında Turgut Uyar, Tomris Uyar ve Cemal Süreya gibi dönemin önde gelen şairleri vardı. Bu dostluk ilişkisi İkinci Yeni adıyla bilinen bir topluluğun oluşmasında önemli rol oynadı.
İkinci Yeni Doğuyor
Şiirlerinde duygusal ve felsefi bir hava oluşturarak melankolik bir anlatım inşa eden Edip Cansever genellikle soyut imgelere ve metaforlara başvurmayı seviyordu. Örneğin “Sera Oteli” sıkça kullandığı otel metaforunun zirveye çıktığı bir şiiriydi. Son kitabının adı Oteller Kenti oldu. 1957’de yayınlanan Yerçekimli Karanfil ile kendine özgü şiir dilini ilan etti. Tiyatro metinlerindeki diyalogları şiire uyarlamaktan ve şiirlerinde diyaloglar halinde konuşmaktan keyif alıyordu. Türkçenin geniş bir anlatım zenginliği sunduğunu düşünen Edip Cansever, kendisi gibi farklı bir dil ve ifade arayışında olan dönemin önemli şairleriyle bir araya geldi.
Öncülüğünü Pazar Postası’ndaki şairlerin üstlendiği İkinci Yeni hareketi İlhan Berk, Ece Ayhan, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ülkü Tamer ve Edip Cansever gibi isimlerden meydana geliyordu. Şairlerin hepsinin ortak özelliği şiirdeki geleneksel yaklaşıma aykırı bir dil kullanmış olmalarıydı. O dönemin şartlarında dadaizm, letrizm ve sürrealizm gibi akımlardan etkilendiler. Genellikle noktalama işaretlerini kaldırmayı, biçimsel kuralları çiğnemeyi ve soyut imgelere başvurmayı tercih ettiler. Edip Cansever’in şiirlerindeki melankolik duygu durumu İkinci Yeni’ye dahil olan şairlerin sıkça başvurduğu bir tema olarak dikkat çekmekteydi.
Tomris Uyar’a İlgisi
İkinci Yeni hareketinin önemli isimlerinden biri haline gelen Edip Cansever yakın dostluk kurduğu Tomris Uyar’a yıllarca derin duygular hissetti. Tomris Uyar ilk evliliğini şair Ülkü Tamer ile yaptı. İkili, çocuklarını küçük yaşta kaybettikten sonra ayrıldı. Tomris Uyar Papirüs dergisi ile edebi yolculuğuna ara vermeksizin devam etti. Bu süreçte Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever ile yakın bir dostluk kurdu. Cemal Süreya ile bir dönem gönül ilişkisi oldu. Edip Cansever, ikilinin arası açılınca Tomris Uyar’a olan ilgisini açıkça dile getirdi. Bazı şiirlerinde Tomris Uyar’a olan duygularına yer verdi.
“Tomris rakıyı çok severdi, bense onu…”
“Ben Ruhi Bey Nasılım?”, Cansever’in şiirleri açısından önemli bir yere sahipti. Kapalıçarşı’daki esnaflık deneyimi sayesinde tanıdığı bir figür olan Ruhi Bey’den esinlenerek yazdığı eserinde kendi bilinçdışının derinliklerine doğru bir yolculuk izledi. Melankoli ve yalnızlık teması bu eserde kendisini açık bir şekilde göstermekteydi. Monologlar halinde olgunlaşan şiirinde toplumsal bunalımlara dikkat çekti. Cansever şiirinin başlangıcında özne hep kendisiyken İkinci Yeni’nin etkisiyle birlikte zenginleşen soyut anlatım tarzıyla özne okuyucunun kendisi haline geldi.
Türk şiirinde kendisine geniş bir alan bulan Edip Cansever, aynı zamanda resim sanatıyla da yakından ilgileniyordu. Kapalıçarşı’daki esnaflığa son verdikten sonra sadece şiirle ilgilendi ve Bodrum’daki yazlığına yerleşti. Şair Edip Cansever, 1986 yılında aramızdan ayrılsa da dizeleriyle hâlâ yaşamaya devam ediyor.